27 Nisan 1930, Ankara<br /> <br /> Ankara'da T - AlıntıSöz

27 Nisan 1930, Ankara

Ankara'da Türk Ocakları'nın altıncı kurultayı toplanacaktı.Çalışmaları Gazi de izlemeye gelecekti.
Yeni mebus Abdülhak Hâmid ve eşi Lüsyen de davet-
liydiler.
Lüsyen, seneler önce evlerini kiralamak niyetiyle gel-
diğinde bir kez tanışıp hayran kaldığı büyük kahramanla
Bu sefer bambaşka bir ortamda karşılaşacağı için heyecan
içindeydi.
Kurultayı izlediler.
Türk Ocakları'nın Genel Başkanı Hamdullah Suphi'nin
konuşmasını dinlediler.
Törenden sonra Gazi, Hâmid ve Lüsyen'i sohbete çağırdı.
Şair, eşini Cumhurreisi'ne gururla takdim etti.
Lüsyen heyecandan titreyerek sıktı Mustafa Kemal Paşa'nın elini...
İçki servisi ve diğer davetlilerin de katılımıyla sohbet
genişledi.
Hâmid, iki hafta evvel Darülbedayi sanatkârlarının
Çiftlik'te Gazi tarafından ağırlandıklarını işitmişti. Gazi
orada elini öpmek isteyen tiyatro oyuncularına müsaade etmemiş, Biz hepimiz mebus olabiliriz, vekil olabiliriz, hatta reisicumhur olabiliriz; ama sanatkârın eli öpülür,
demişti.
Hâmid, bu yüce gönüllülükten ötürü Gazi'ye takdir
ve şükranlarını sundu.
Sonra kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanıyan Yeni Belediye Kanunu'ndan açıldı söz...
Afet Hanım, Türkiye'de kadın haklarının Avrupa'ya nispetle nasıl büyük ilerleme kaydettiğini anlattı.
Gazi, Türk kadınlarının kültürünün yükseltilmesi, onlara erkeklerle eşit haklar tanınması konusunda daha çok çalışılması gerektiğini söyledi.
Tam bu noktada Hâmid lafa girdi.
Diğer davetli eşlerinin yanında Lüsyen'i göstererek,
Efendimiz, dedi, Lüsyen cariyeniz, bu bakımdan Türk
kadınlığının mükemmel bir örneğidir. Bu çeşit mevzular-
da kendisinden çok faydalanılabilir.
Eşiyle iftihar ediyor, Gazi'nin de Türklüğe gönül ver-
miş bu özel kadını takdir etmesini bekliyordu
O arada, Var mıdır Türkler arasında böyle hanım? sözünü de ağzından kaçırdı.
Hâmid'ın ecnebi eşini yüceltmek için Türk kadınını aşağılaması, Gazi'nin affetmeyeceği bir hataydı.
O ana kadar büyük bir incelikle davetlilere iltifatlar etmiş iken son işitttikleri karşısında birdenbire gözleri şimşeklendi.
Onu yakından tanıyanlar, kopacak fırtınanın habercisi olan serinliği hissettiler.
Cumhurreisi, kızdığında lafa girerken kullandığı hitapla Hâmid'e Beyefendi, diye seslendi.
Estağfurullah Gazi hazretleri, bana ?Beyefendi'demeyiniz, dedi Hâmid...
Ya ne diyeyim?
Sadece adam deyiniz.
İşte onu diyemediğim için ?Beyefendi' diyorum ya...
Hava buz kesti.
Herkes sustu.
Tabiat gazap kussa ancak böyle bir hayret ve bozguna yol açardı.
Ama bitmemişti. Gazi, Lüsyen'i göstererek, Bu mu Türk kadınlığının timsali olan kadın diye gürledi:
Bu hanım, asla Türk kadınlığına örnek olamaz.
Lüsyen ne olduğunu anlamaya çalışan bir şaşkınlıkla bakakalırken Hâmid, ezik ve bitik bir halde koltuğuna yığıldı.
Durumun vahametini fark eden Hamdullah Suphi, hemen Şair'in koluna girdi; onu bitişikteki odaya taşıdı.
Senelerce sabırla inşa ettiği kâinat başına çökmüştü.
Gazi'nin gözüne girmek niyetiyle eşini vitrine koymuş, ancak Lüsyen'e atılan taş, onu devirip Hâmid'i en hassasyerinden, yüreğinden vurmuştu.
Yeniden ayağa kalkması zor oldu.
Birer harabe halinde Kürk Ocağı binasından ayrılırken bu öfkeinin sebebini çözmeye çalıştılar.
Hâmid ki Meclis'e sık gemediği hatırlatıldığında, Millet Meclisi'nin eleştirisiz celselerine, Gazi'nin her şey konuşulan sofralarını tercih ederim demişti.
Şimdi huzurda, ağır bir eleştrinin hedefi oluyordu.
Onca iltifat şiiri, bunca güzelemenin ardından, küçük düşüren bu muamele neden olabilirdi?
Gazi, daha beş sene evvel köşkünde ağırlayıp şairane dehasını övdüğü Şair'i ve eşini neden herkesin içinde küçük düşürmüştü?
Cariyeniz takdiminin, yepyeni haklarla donattığı yeni kadına hiç yaraşmamasından mı?
Lüsyen'in İstanbul'daki gönül maceralarına dair dedikoduların kızgınlığından mı?
Yeni bir toplum hamlesinde, dürt sene evvel kabul edilen Medeni Kanun, çiftlere nikâh mecburiyeti getirdiği halde onlar nikâhsız yaşadıkları için mi?
Belki hepsi birden...
Bastıkları toprağın, zelzele yemiş gibi topuklarının altında sarsılışını hissederek ayrıldılar Başkent'ten...
İstanbul'a dönüşte ilk yapacakları iş, medeni nikâh için resmî makamlara müracaat etmek olacaktı.

Diğer Can Dündar Sözleri ve Alıntıları